Kuraklığın Gölgesinde: Antalya’da Tarım ve Su Yönetimi
Güncelleme Tarihi January, 03 2025
İnsan kaynaklı iklim değişikliğinin artan sıcaklıklar ve değişen yağış rejimleri gibi etkileriyle, kuraklık koşullarının şiddetinin ve sıklığının birçok bölgede artması bekleniyor. Bu bağlamda Akdeniz, iklim değişikliğine ve kuraklık riskine karşı dünyadaki en hassas bölgelerden biri . İklim projeksiyonlarına göre, 2050 itibarıyla İtalya, Portekiz, İspanya, Yunanistan ve Türkiye’de yağışların yaklaşık %20 azalması tahmin edilirken yılda en az altı ay kuraklık koşullarının hakim olması bekleniyor[i]. Bu bölgeler arasında Türkiye’nin güney sahilinde yer alan ve yarı kurak bir iklime sahip olan Antalya da kuraklık açısından özellikle riskli bölgelerden biri olarak öne çıkmakta.Kuraklık fenomenini Antalya özelinde incelemeden önce, bu durumun tarihsel süreçte karşımıza nasıl çıktığına bakmak faydalı olur. Kuraklık, iklim değişikliği ve günümüzün şartları gereği oluşan bir durumdan öte, insanlık tarihinin her döneminde karşılaşılan zorluklardan biri olmuştur. Doğu Akdeniz’de 3200 yıl önce yaşanan kuraklıklar[ii], Maya uygarlığının 800-1000 yılları arasında yaşadığı su kaynaklı kriz[iii] ya da 9. yüzyılda Uygur İmparatorluğu’nu etkileyen kuraklıklar[iv], bu tehlikenin uzun bir geçmişi olduğuna ve medeniyetleri tehdit ettiğine işaret ediyor.
Tarih boyunca insanlık, kuraklığa karşı kırılganlığını azaltmaya yönelik birçok teknolojik çözüm de geliştirmiştir. Örneğin, Romalılar su kemerlerini inşa ederek uzak mesafelerden su taşımış; Maya uygarlığı ise sürdürülebilir su sistemleriyle kuraklık dönemlerinde su kaynaklarını verimli kullanmayı başarmıştır[v]. Ancak bu çabalar, insanın doğaya olan bağımlılığını tamamen ortadan kaldıramamıştır.
Bu noktada, kuraklığı bir “doğal afet” olarak tanımlamanın yanlış olduğunu vurgulamak gerekiyor. Literatürde afetlerin yalnızca bir doğal tehlike sonucu değil, tehlike (hazard), maruziyet (exposure) ve hassasiyet (vulnerability) faktörlerinin bir araya gelmesiyle meydana geldiği ifade ediliyor[vi]. Örneğin, bir toplumun altyapısı, sosyal yapısı ya da ekonomik durumu bu faktörlere bağlı olarak kuraklığa karşı daha kırılgan hale gelebilir. Bu nedenle, afetler “doğal” değil, insan ve tehlikenin kesişiminde oluşan süreçlerdir. Başka bir deyişle, bir afetin ortaya çıkması için yalnızca yıkıcı bir olay değil, aynı zamanda kırılgan bir insan topluluğu gereklidir.
Kuraklığın Dinamikleri ve Etkileri
Kuraklık, insanlık tarihinin ayrılmaz bir parçası olmasına rağmen, kendine özgü ve karmaşık yapısı, uyum ve azaltım politikalarının belirlenmesinde zorluklar yaratmıştır. Öncelikle, kuraklığın başlangıç ve bitiş özelliklerini belirlemek zor olabilir. Bu durum, kuraklığın genellikle yavaş bir şekilde ortaya çıkması ve birçok farklı parametrenin karmaşık etkileşimiyle şekillenmesinden kaynaklanmaktadır.
Kuraklık, “sinsi bir fenomen” olarak tanımlanır[vii]. Bu özelliği nedeniyle etkilerinin belirlenmesi oldukça güçtür. Kuraklığın dolaylı etkileri, ekonomik ve toplumsal yapılar üzerinde uzun yıllar boyunca hissedilebilir. Örneğin, kuraklık genellikle yavaş başladığından, uzmanlar ve karar vericilerin başlangıç noktalarını tespit etmesi güçtür[viii]. Dahası, kuraklığın etkilerinin evrimi, diğer afetlerden daha karmaşık olabilir. Sosyo-ekonomik ve çevresel etkiler, yıllarca, hatta on yıllarca sürebilir. Ancak bu etkiler her zaman doğrudan kuraklığa atfedilmez ya da yeterince belgelenmez.
Genel kabul görmüş bir tanımı olmamakla birlikte, kuraklık genellikle belirli bir dönemde beklenenden daha az yağış olması ya da erişilebilir su kaynaklarının olağandışı bir şekilde azalması olarak tanımlanabilir. Bu durum, doğal kaynakların insan faaliyetlerinin taleplerini karşılayamamasına neden olur. Kuraklığın fiziksel boyutunu anlamak için tarihsel hidrolojik veriler ve bölgesel iklim dinamiklerinin incelenmesi faydalı olabilir. Ancak bir bölgedeki insanların kırılganlıklarının ve yeteneklerinin tanınması da aynı derecede önemlidir.
Bu bağlamda, bir bölgedeki iklim projeksiyonları yalnızca kuraklık riskinin fiziksel sürecine dair bir bakış açısı sunabilir. Örneğin, Antalya için yapılacak iklim projeksiyonları bölgenin fiziksel risklerini değerlendirmek açısından önemli bilgiler sağlayabilir. Ancak, bölgedeki toplulukların kırılganlıklarını ve bu risklere karşı dayanıklılık kapasitesini dikkate almak, kuraklık riskini tam anlamıyla analiz etmek için gereklidir.
Tarımın Kuraklık Riskindeki Yeri ve Antalya’nın Tarımsal Rolü
Tarım, Türkiye’nin GSYH’sine düşük bir katkı sağlasa da toplam su tüketiminin %77’sini tarımsal sulama oluşturur[ix]. Yeraltı suyu, özellikle yarı kurak bölgelerde sulama için önemli bir kaynaktır. Aynı zamanda yeraltı suyu, düşük maliyeti ve esnek kullanımı nedeniyle çiftçiler için cazip bir seçenek olmuştur. Antalya bölgesinde yeraltı suyu kullanımı oldukça popülerken son dönemde aşırı su kullanımı ve iklim değişikliğinin etkileriyle su seviyelerinde ciddi bir azalma gözlenmekte.
Türkiye’de geleneksel tarımsal üretim açık tarla ve sera tarımı olmak üzere iki ana yöntemle yapılmakta. Türkiye’nin sera tarımı alanında dünyada ilk dört ülke arasında yer alması dikkat çekicidir; Avrupa’da ise İspanya’dan sonra ikinci sıradadır. Sera meyve üretimi özellikle Akdeniz bölgesinde yoğunlaşmıştır ve Antalya, serada meyve üretiminde %26,5’lik bir pay ile öne çıkar[x]. Seracılık, yağmur suyundan faydalanamaması nedeniyle tamamen sulama yöntemine bağlıdır. Bu durum, özellikle Antalya gibi tarımsal üretimde yoğun bir bölgede su kaynakları üzerindeki baskıyı artırır.
Son yıllarda, özellikle Alanya gibi çevre ilçelerde muz, avokado, mango ve ejder meyvesi gibi tropikal meyve üretiminin yaygınlaşması da bu baskıya katkıda bulunmuştur. Oldukça su isteyen ve yarı kurak bölgelere aslında uyumlu olmayan bu meyveler, ekonomik getirisi yüksek olması sebebiyle tercih edilmekte. Benzer bir örnek 2010’lu yıllarda Şili’nin Petorca bölgesinde de gerçekleşmiştir. Akdeniz iklimi özelliklerine hakim olan bölgede, yüksek getirisi olan avokado ağaçları kontrolsüzce ekilmiş fakat bir süre sonra şiddetli bir kuraklık ortaya çıkmıştır[xi]. Bu çerçevede incelendiğinde, avokado ve muz gibi yoğun su gerektiren tropikal ürünlerin yarı kurak bölgelerde üretimi, kuraklık riskini artırmaktadır.
Bu bağlamda, Antalya’nın mevcut tarımsal yapısı ve üretim modelleri, su kaynakları üzerindeki baskıyı azaltacak şekilde yeniden değerlendirilmelidir. Özellikle seracılığa dayalı üretimin su yönetim planları ile uyumlu hale getirilmesi, üretilen ürünlerin planlı ve iklime uygun şekilde seçilmesi, bölgedeki kuraklık riskini azaltmada kritik bir öneme sahiptir.
Antalya’da Kuraklık Yönetimi
Antalya, mevcut su kaynaklarının kullanımı ve yönetimiyle iklim değişikliği senaryolarına göre yüksek kuraklık riski taşıyan bir bölgedir. Bu risk, Alanya gibi bölgelerde tropikal meyve üretiminin artan popülaritesi, bilinçsiz tarım ve iklim değişikliğinin kaçınılmaz etkileriyle daha da belirginleşmekte.Öneriler ve Stratejiler
- Daha Dayanıklı Üretim Modellerine Geçiş:
- Yeraltı Suyu Kullanımının Sınırlandırılması:
- Çiftçilerin Eğitimi ve Bilinçlendirilmesi:
- Yerel Paydaşların Rolü:
- Erken Müdahale Gerekliliği
[i] Woetzel, J., Pinner, D., Samandari, H., Engel, H., Krishnan, M., Vasmel, M. and von der Leyen, J. (2020) A Mediterranean basin without a Mediterranean Climate?, McKinsey Global Institute.
[ii] Kaniewski, D., Guiot, J. and Van Campo, E. (2015) ‘Drought and Societal Collapse 3200 Years Ago in the Eastern Mediterranean: A Review.’ WIREs Climate Change 6, no. 4, pp. 369–82.
[iii] Evans, N.P., Bauska, T.K., Gázquez-Sánchez, F., Brenner, M., Curtis, J.H., and Hodell, D.A. (2018) ‘Quantification of Drought during the Collapse of the Classic Maya Civilization.’ Science 361, no. 6401, pp. 498–501.
[iv] Cosmo, N., Hessl, A., Leland, C., Byambasuren, O., Tian, H., Baatarbileg, N., Pederson, N., Andreu-Hayles, L., and Cook, E. (2018) ‘Environmental Stress and Steppe Nomads: Rethinking the History of the Uyghur Empire (744–840) with Paleoclimate Data.’ The Journal of Interdisciplinary History 48, pp. 439–63.
[v] Pappas, S. (2022) ‘Sustainable Tech Saw Ancient Maya Through Drought’ Sustainable Tech Saw Ancient Maya Through Drought | Live Science
[vi] UNDRR (n.d.) ‘Why are disasters not natural?’ No Natural Disasters | UNDRR
[vii] Hayes, M., Wilhelmi, O. and Knutson, C. (2004) ‘Reducing Drought Risk: Bridging Theory and Practice.’ Natural Hazards Review 5, pp. 106-113.
[viii] Wilhite, D.A., Sivakumar, M.V.K. and Pulwarty, R. (2014) ‘Managing Drought Risk in a Changing
Climate: The Role of National Drought Policy.’ Weather and Climate Extremes, High Level Meeting on National Drought Policy, 3, pp. 4–13.
Climate: The Role of National Drought Policy.’ Weather and Climate Extremes, High Level Meeting on National Drought Policy, 3, pp. 4–13.
[ix] DSİ. (2021). 2021 Yılı Faaliyet Raporu. Ankara: DSİ Genel Müdürlüğü.
[x] Bayazit, S., Çalışkan, O., and Kılıç, D. (2021) ‘Akdeniz Bölgesi’nde Örtüaltı Meyve Yetiştiriciliği.’ Bahçe, 50(1), pp. 59-70.
[xi] Genoux, F. (2022) ‘In the midst of Chile's megadrought, anger turns toward avocados.’ Le Monde. In the midst of Chile's megadrought, anger turns toward avocados