İklim krizinin gölgesinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği

Güncelleme Tarihi December, 10 2021

İklim krizinden de kadınlar, erkeklere göre daha fazla etkileniyor. Genel olarak, kadınların geçim kaynakları doğaya daha fazla bağımlı. Birleşmiş Milletler verilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde gıda üretiminin %45-80’ini kadın çiftçiler gerçekleştiriyor.

Yaşadığımız orman yangınları, sel felaketleri, aşırı hava olayları tesadüf değil. İklim krizi kapımızda değil, evimizde. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından açıklanan 9 Ağustos 2021 tarihli rapora göre, radikal önlemler alınmadığı takdirde küresel ısınma kritik 1.5 °C eşiğini geçecek. Ancak söz konusu radikal önlemler,  1 - 13 Kasım tarihleri arasında Birleşik Krallık başkanlığında Glasgow’da gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler İklim Zirvesi’nden de çıkmadı.
 
İklim krizi ile  mücadeleye tavizsiz devam edilmeli. Bununla beraber, toplumun tamamını etkileyen her sorun gibi iklim değişikliğinin sonuçları da, etkilenen kişinin konumuna, milliyetine, cinsiyetine, kimliğine ve dünyanın neresinde bulunduğuna göre değişiyor. İklim değişikliğinin yıkıcı sonuçlarından en çok geçimini tarım, hayvancılık, balıkçılık gibi sürdürülebilirliği ekosistemlerin sağlığına bağlı olan sektörlerde çalışanlar etkileniyor.
 
İklim krizinin etkilerinden bahsederken, gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkeleri aynı şartlarda değerlendirmediğimiz gibi, yıkıcı etkilerle yüzleşmek zorunda kalan topluluklara da toplumsal cinsiyet perspektifinden yaklaşmak gerekiyor[1]. WWF (Dünya Doğayı Koruma Vakfı) tarafından yayınlanan “Toplumsal Cinsiyet ve Yasadışı Yaban Hayvanı Ticareti” raporuna göre, toplum hafızasının en derin katmanına yerleşmiş toplumsal cinsiyet rollerini dikkate almadan çevre sorunlarına bütüncül yaklaşım gösteremeyiz.

 

Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve doğa kayıpları

 
İnsanın doğa üzerindeki egemenliği yüzyıllar önce başladı. İnsanlığın, doğa tarafından sunulan kaynaklar üzerindeki egemenlik isteğine karşı doğaya siper olan çevre koruma hareketi ile yüzyıllardır sesleri bastırılan, her alanda ayrımcılığa maruz kalan; eğitim, oy verme, seyahat başta olmak üzere kişilik haklarını yıllar süren mücadeleyle kazanan toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile mücadele hareketleri arasındaki koşutluğun farkına varmak hiç de zor değil: Aslında hepsi daha adil, daha eşitlikçi, ve doğayla daha uyumlu bir dünya mücadelesi.
 
Araştırmalara göre, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve doğa kayıpları birbiriyle bağlantılı[2]. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği arttıkça doğa tahribatı da artıyor. Bununla beraber kadınlar, erkeklere göre çevreye daha duyarlı. Yine aynı araştırmalara göre kadınlar organik ürün kullanımı, plastik kullanımı azaltma, sürdürülebilir gıda ve giyim alışverişi konusunda daha duyarlı. Dört bir yandan alarm veren doğanın sesini çoğunlukla cinsiyet eşitsizliğinin yükünü taşıyan kadınlar duyuyor.

İklim krizi neden kadınları daha fazla etkiler?

 
İklim krizinden de kadınlar, erkeklere göre daha fazla etkileniyor. Genel olarak, kadınların geçim kaynakları doğaya daha fazla bağımlı. Birleşmiş Milletler verilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde gıda üretiminin %45-80’ini kadın çiftçiler gerçekleştiriyor.
 

Gelişmekte olan ülkelerde kadınların büyük çocuğunluğun geçim kaynağı toprağa ve suya bağlı

  • Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin baskın olduğu toplumlarda eğitime erişemeyen kadınlar tarıma yöneliyor. Kuraklık, azalan su kaynakları, aşırı hava olayları ve kıyı bölgelerinin sular altında kalma ihtimali ise hem gıda güvenliğini, hem de geçimi tarıma bağlı kadınları riske atıyor. İklim değişikliğine bağlı olarak toprağın verimi azaldıkça, kadınlar daha uzun çalışma saatlerine rağmen daha az gelir elde ediyor.

 

Toplumsal cinsiyet rolleri  eğitime ayrılan vakti kısaltıyor

  • Atanan toplumsal cinsiyet rollerine bağlı olarak daha çok kadınlar tarafından üstlenilen gıda, temiz içme suyu, yakacak temini ve ev işleri her geçen gün zorlaşıp uzuyor. Bu da kadınların ve kız çocuklarının eğitime daha az zaman ayırması anlamına geliyor. Oysa eğitimli kadınlar biyolojik çeşitliliğin korunması konusunda daha fazla bilgi sahibi olabilir, iklim değişikliğinin etkilerinden korunacak çözümlere daha kolay uyum sağlayabilir.

  • Kadınlar, eğitim bariyerini aştığında tüm insanlığı doğrudan etkileyen iklim politikalarında karar verici mekanizmalara yerleşerek, toplumsal cinsiyet bazlı çevre politikaları oluşturulmasında daha etkin rol de oynayabilir. Ne yazık ki, ailede erkek bireyler eğitim ve iş fırsatlarının peşinden giderken, kadınlar çocuklara, kardeşlere veya ailenin yaşlı bireylerine bakma sorumluluğuyla baş başa kalıyor.

 

Zorunlu göç barınma sorununa, yoksulluğa ve şiddete yol açıyor

  • İklim krizine bağlı olarak deniz seviyesinin yükseldiği veya aşırı hava olaylarının görüldüğü yerlerde ise insanlar göçe zorlanıyor. Zorunlu göç, açlık, fakirlik gibi sorunlar aile içi şiddet olaylarını artırıyor.[3]

 
İklim krizi gezegenimizin üzerini kaplayan karanlık bir örtü.. Var olan kırılganlıkları artırıyor. Bu nedenle iklim krizi ile mücadele ve doğa koruma politikalarını cinsiyet, dil, din, ırk, ekonomik statü gibi bireyleri daha da kırılganlaştıran etkenlerden ayrı düşünemeyiz. Bu krizden çıkış ancak doğa üzerindeki baskımızı azaltan eşitlikçi ve adil politikalarla #BirlikteMümkün

 
WWF-Türkiye olarak iklim krizinin toplumsal cinsiyet eşitsizliğine etkilerini ele aldığımız yazımız Aposto! Angst bülteninde yer aldı. İçeriğe buradan ulaşabilirsiniz.

 


[1] Seager, J. 2021. Gender and illegal wildlife trade:
Overlooked and underestimated. WWF. Gland, Switzerland
 

[2] Castañeda Carney, I., Sabater, L., Owren, C., Boyer, A. E., Wen, J. 2020. Gender-based violence and environment linkages: The violence of inequality. International Union for Conservation of Nature. Gland, Switzerland
 

[3] World Health Organization. (2014). Gender, climate change and health. World Health Organization. https://apps.who.int/iris/handle/10665/144781

FAYDALI BİLGİLER