Güncelleme Tarihi August, 26 2023
Durum
Bilim dünyasının tüm uyarılarına karşın, asıl işlevi yaşamın sürdürülebilirliğini desteklemek olan ormanlarda başta madencilik ve enerji olmak üzere amaç dışı kullanımın kolaylaştırılması ve yaygınlaştırılması iklim, gıda, biyoçeşitlilik gibi büyük krizlere karşı ülkemizi ve insanımızı daha da savunmasız hale getirmektedir. Maden ve madencilikten etkilenen diğer alanlarla ilgili (orman, tarım, vb) mevzuatta yapılan her değişiklikle daha fazla doğal alanda madencilik faaliyetleri yapılabilir hale gelmiştir. Ülke genelinde 5 bini aşkın arama ve 10 bin civarında işletme ruhsatı olmak üzere 15 bini aşkın aktif ruhsat verilmiştir[1]. Ormanların sunduğu iklim düzenleme, toprak koruma, su temini, biyolojik çeşitlilik, toplum sağlığı gibi parayla ölçülemeyecek ekosistem hizmetleri gözardı edilerek toplumsal yarar yalnızca madenciliğe indirgenmektedir. Yalnızca ormanların değil, tarım alanları, zeytinlikler, sulak alanlar hatta korunan alanların bu söz konusu tehdidin etkisi altında olduğu ülkemizin farklı bölgelerinde yaşanan olaylarla görülmektedir. Bunun en son örneği Akbelen olmuştur.
Maden işletmesi tehdidiyle karşı karşıya bulunan Akbelen Ormanı, Muğla Orman Bölge Müdürlüğü sınırları içinde, Milas ilçesine bağlı İkizköy’de yer almaktadır. Bölgede bulunan son doğal alan niteliğindeki bu orman İkizköylülerin yaşam alanının bir parçası niteliğindedir. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 04.11.2020 tarihli kararı ile Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri için linyit üretimi için yapılan tahsisin ardından bölge halkı iki yılı aşkın süredir hukuki zeminde hak arayışını sürdürmektedir. Mahkeme sürecinin devam ediyor olmasına ve bölge halkının itirazlarına karşın 24 Temmuz 2023 günü başlatılan kesimle ormanda bulunan binlerce ağaç kesilmiştir. Yapılan müdahale ile zarar gören yalnızca ağaçlar değil alanda ve yakın çevresinde üreyen 130 kuş türünü içeren yaban hayatı olmuştur[2]. Bunların 93’ü Türkiye’nin de taraf olduğu Bern Sözleşmesi[3] kapsamında “kesin korunması gereken” türler arasında yer alırken, 30’u “korunması gereken tür”dir. Bölgede üreyen tehlike altındaki 12 kuş türü IUCN[4] Kırmızı Listesine göre ulusal ölçekte “Hassas” (VU) ve 1 tür “Tehlikede” (EN) olarak listelenmiş, koruma önceliği olan türlerdir. Bölgede maden çukuru açılması halinde işletme ömrünün sonuna gelmiş santrallere yalnızca 4 yıl için ilave kaynak sağlamak uğruna 780 dönüm büyüklüğündeki doğal orman ekosistemi geri dönülmez biçimde yok olacaktır.
Sorunlar
Akbelen’de gelinen noktanın arka planında aşağıda yer alan beş temel alanda yaşananlar etkilidir:
- ÇED muafiyeti: Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) Yönetmeliğinin Geçici 3. Maddesi, 7 Şubat 1993 tarihinden önce izin, ruhsat veya onay süreçleri tamamlanmış ya da kamulaştırma kararı alınmış ya da yatırım programına dahil edilmiş veya mevzi imar planı uygulanmış projelere muafiyet tanımaktadır. Bu kapsamda, özelleştirilen termik santrallere kaynak sağlamak üzere kömür madeni ruhsatı verilmiş alanlarda yürütülecek faaliyetler ÇED kapsamı dışında tutulmaktadır. Bu muafiyet, ÇED felsefesinin arkasında yatan, doğayı ve insanı bu tür etkilere karşı koruma ihtiyacını (başka bir deyişle faaliyetin, doğa ve insan üzerinde artan bir şekilde etki yarattığı gerçeğini) ortadan kaldırmadığı gibi sorunun katlanarak büyümesine yol açmaktadır. Milas’ın yaklaşık 10’da biri büyüklüğünde bir alanın kömür madeni için tahsis edilmiş olması ve ülke genelinde verilmiş ruhsat sayısı düşünüldüğünde, yaşam kaynağımız olan doğanın karşı karşıya bulunduğu tehdit ürkütücü boyutlardadır.
- Yasal gerekliliklerini yerine getirmeyen termik santraller: Özelleştirme sürecinden geçmiş termik santraller, mevzuat gereği, en geç 31 Aralık 2019 tarihine kadar, baca gazı arıtma ve toz filtresi yatırımlarını tamamlamak zorundadır. Ancak konuyla ilgili olarak STK’lar tarafından hazırlanan raporlar[5] ve yetkililere sunulan belgeler[6] bu yasal gerekliliklerin yerine getirilmediğini göstermektedir. Bununla birlikte söz konusu termik santrallerin tamamı faaliyetlerini sürdürmektedir. Halk sağlığı açısından da büyük risk oluşturan bu durum karşısında söz konusu santrallerin tamamında şeffaf ve bağımsız bir denetim süreci uygulanmalı, bulgular ayrıntılı bir biçimde kamuoyu ile paylaşılmalıdır.
- Kapatma kararları: Yatağan, Yeniköy ve Kemerköy termik santralleri, 1996 yılında, neden oldukları hava kirliliği ile halk sağlığını tehdit ettikleri iddiasıyla yöre halkı tarafından mahkemeye taşınmıştır. Bu çerçevede Aydın İdare Mahkemesi, söz konusu santrallerin gerekli izinleri karşılamadığına dayanarak faaliyetlerinin durdurulmasına karar vermiştir. Bu karar, aynı yıl içerisinde Danıştay tarafından da onanmıştır. Ancak söz konusu dönemde alınan bir Bakanlar Kurulu kararıyla santrallerin faaliyetlerinin devamı sağlanmıştır. Hukukun üstünlüğünü açıkça ihlal eden bu durum Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde de tescillenmiştir.
- Çevre hakkı: Ülkemizin de onayladığı, 28 Temmuz 2022 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurul kararı (A/RES/76/300), “temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevre hakkı”nı bir insan hakkı olarak tanımaktadır. En kirli fosil yakıt olan ve yüksek karbon yoğunluğu ile küresel ısınmaya etkisi bilinen kömürün saldığı kükürt dioksit, azot oksit ve parçacık madde emisyonları halk sağlığını da tehdit etmektedir. Hali hazırda uygulamada olan çevre mevzuatı kapsamında baca gazı ve toz filtresi yatırımlarını tamamlamamış olan termik santrallerin yol açtığı sorunun bu gidişle daha vahim boyutlara ulaşacağı açıktır.
Riskler ve Tehlikeler
- Ekosistem hizmetlerinden yoksun kalma riski: Canlı ve cansız varlıklar ile bu unsurlar arasındaki dinamik ilişkilerden oluşan ekosistemler, biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatına ev sahipliği yapmanın yanında sürdürülebilir bir yaşam için kritik öneme sahip bir dizi işlevi yerine getirir. Ekosistem hizmetleri olarak adlandırılan bu işlevler şu unsurları kapsar:
- Destekleyici hizmetler: Erozyonu önleme, toprak oluşumu, tohumların yayılması, biyolojik çeşitlilik, vb.
- Tedarik hizmetleri: Gıda, su, lif, tıbbi ve kimyasal ürünler, genetik kaynaklar, vb.
- Düzenleyici hizmetler: İklimin belirli bir düzen içinde seyretmesi, doğal afet risklerinin kontrolü, toprak, su ve havanın temizlenmesi, su akışlarındaki düzenin korunması, bitkilerin tozlaşması, vb.
- Kültürel hizmetler: Rekreasyon, eğitim ve araştırma, estetik değerler, ruhsal sağlık, kültürel ve manevi değerleri, vb kapsar.
Maden çukurunun açılmasıyla söz konusu alandaki toprak ve bitki örtüsü tamamen ortadan kalkacağından bölgedeki ekosistem ve bu ekosistemin yerine getirdiği işlevleri de ortadan kalkacaktır. Kaybolan bu hayati işlevlerin önemli bir kısmını parasal değerle ölçmek mümkün değildir. Ancak bir bölümüne dair yapılan kıymetlendirme çalışmaları yerin üstündeki varlıkların, altındakilerden daha değerli olduğunu açıkça göstermektedir. Dinar’ın Doğal Varlığı ve Kömür Tehdidi başlıklı raporumuzda buna dair örnekler yer almaktadır[7] Bu çerçevede, madene dönüştürülmüş bir orman alanının, daha sonra yeniden ağaçlandırılarak eski haline getirilebileceği söylemi geçersizdir. Zira ağaçlandırılmış bir alan, ekosistem hizmetleri açısından, olgunlaşması yüzyıllar alan doğal orman ekosisteminin yerini dolduramaz.
- Kaybolan ve kirlenen su kaynakları: Termik santraller soğutma sistemleri ve diğer süreçler için yoğun su kullanan yapılardır. Yeniköy Termik Santrali’nin iki ünitesinin su tüketimi, Milas ilçesinin kentsel su tüketiminin 2,5 katına yakındır[8]. Öte yandan kömür madenlerinin işletilmesi sürecinde asit maden drenajı (minerallerin oksijen ve suyla temas etmesinin ardından ortamda bulunan metalleri soğurmasıyla düşük pH ve maden yoğun bir karışımın sızması) yeraltı ve yer üstü su kaynaklarının kirlenmesine neden olmaktadır. İkizköy Çevre Komitesi tarafından TBMM’ye sunulan bilgi notu, Yeniköy termik santrali için benzer bir duruma işaret etmektedir[9].
- Hava kirliliği ve halk sağlığı: Bilimsel çalışmalar kömürlü termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliğinin canlılara, toprağa, bitkilere ve insan sağlığına olumsuz etkilerini (kalp ve damar hastalıkları, kronik solunum yolu hastalıkları, akciğer kanseri, erken ölümler vb.) ortaya koymaktadır. Sağlık ve Çevre Birliği’nin projeksiyonları Türkiye genelinde termik santrallerden kaynaklanan hava kirliliğinin son 50 yılda 200 bin erken ölüme yol açtığına işaret etmektedir[10]. Aynı kurum tarafından yapılan bir başka çalışma ise 2030 yılına kadar kömürden elektrik üretiminin sonlandırılması halinde 102 binin üzerinde erken ölümün önlenebileceğini göstermektedir[11].
- Derinleşen iklim krizi: Akdeniz Havzasında yer alan Türkiye, iklim krizinin etkilerini her yıl artan şiddette hissetmektedir. Ülkemizde son 10 yıl içerisinde her yıl 100’ü aşan sel vakası[12], ani ölümlere neden olabilen sıcak hava dalgaları, ölçeği, şiddeti ve sıklığı artan orman yangınları ve kuraklık bu durumun birer göstergesidir. Bu tehditler karşısında elimizdeki en güçlü araç sağlıklı ekosistemlerdir. Derinleşen iklim krizine karşı direncimizi artırmanın en önemli yolu doğal alanların ve ormanların korunmasıdır. Bilimsel kaynaklara göre doğal alanlar son 10 yılda insan kaynaklı karbondioksit emisyonlarının %54’ünü tutarak atmosfere karışmasını engellemiştir[13].
Küresel ölçekte ortaya konan öngörüler küresel ısınmanın güvenli eşik olan 1,5 0C ile sınırlandırılabilmesi için sera gazı emisyonlarının 2030 yılına kadar yarı yarıya azaltılması, 2050 yılında ise dengelenmesi gerektiğine işaret etmektedir. Bu kapsamda emisyonların ¾’ünden fazlasından sorumlu olduğu bilinen enerji sektöründe kapsamlı bir dönüşüme ihtiyaç olduğu açıktır. Nitekim dünya genelinde 46 ülkenin kömürden çıkışı planladığı, bununla beraber finans kuruluşlarının portföylerinden kömürü çıkarmaya başladıkları görülmektedir. Ülkemizde ise kömürlü termik santraller sera gazı emisyonlarının yaklaşık dörtte birinden sorumludur. Bu noktada önemli bir kısmı işletme ömrünü doldurmuş olan bu santrallerin yaşam süresini uzatmak için değil enerji sistemini dönüştürmek için yatırım yapılması gerektiği açıktır. Yalnızca alım garantileri ve kapasite ödemeleri dikkate alındığında söz konusu kömürlü termik santrallerin 2018-2022 yılları arasında ülke ekonomisine maliyetinin 16,5 milyar TL’nin üzerinde olduğu anlaşılmaktadır[14]. Kaynaklar etkin kullanıldığı takdirde ülkemizin bu dönüşümü gerçekleştirmesi mümkündür.
Öneriler
- Akbelen Ormanında ağaçların tamamına yakınının kesilmiş olması son derece üzüntü verici olmakla birlikte, alana daha fazla zarar vermeyi önlemek mümkündür. Bu amaçla, öncelikle alana yönelik müdahalelere bir an önce son verilmeli ve ormanda madencilik faaliyetine imkan veren izin iptal edilmelidir. Daha sonra alanda bulunan hassas türlerin ve bu türlerin durumunun incelenmesine yönelik çalışmalar yapılmalı ve alanın bölgeye özgü türler ile ekolojik restorasyonu sağlanmalıdır.
- Özelleştirme sürecinin ardından çevre mevzuatına uyum için tanınan geçiş süresiyle birlikte 31 Aralık 2019 tarihinde baca gazı arıtma, toz filtresi ve kül barajı vb. gereklilikleri yerine getirmiş olması gereken tüm termik santraller için kapsamlı, bağımsız ve şeffaf bir denetim süreci uygulanmalı bu denetimin sonuçları ayrıntılı olarak kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Denetim sonrasında gereklilikleri yerine getirmediği görülen santrallerin faaliyetleri ivedilikle durdurulmalıdır.
- Başka Akbelenlerin olmaması için, enerji, doğa koruma ve iklim politikaları bir bütün olarak ele alınmalıdır. Başta Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Tarım ve Orman Bakanlığı olmak üzere kamu, daha akılcı ve uzun vadeli politikalar üretmek ve kararlar almakla yükümlüdür. Akbelen özelinde olduğu gibi, önemli doğal alanlarda kömür madeni açılmasına imkan veren izinlerin kaldırılması ve yeni kömür yatırımlarının durdurulması bu doğrultuda atılacak adımlar için doğru bir başlangıç olacaktır.
- Ülkemizin 2053 net sıfır vizyonuna uygun olarak elektrik üretiminde kömürden çıkış planlanmalıdır. Karbon Nötr Türkiye Yolunda İlk Adım: Kömürden Çıkış 2030 raporumuz, bu kapsamdaki tartışmalara ışık tutmaktadır.
- Enerji dönüşümünden etkilenecek kırılgan başta gruplar olmak üzere, tüm paydaşların sürece demokratik ve etkin katılımıyla Türkiye için enerjide adil dönüşüm planı hazırlanmalıdır. Net Sıfıra Giden Yolda Adil Dönüşüm İçin Yol Haritası Önerisi başlıklı WWF-Türkiye çalışması bu kapsamdaki tartışmalara katkı sağlamayı amaçlamaktadır.